Hepinize merhaba, geçtiğimiz haftalarda Mudo FTS64 x Maid In Love sonbahar- kış koleksiyonu Lucca'da güzel bir event ile tanıtıldı.
Evente davetiyem ile gelen koleksiyondan bu harika sweatshirt ile gittim.
Hande Çokrak imzalı Maid In Love işbirliği ile tasarlanan Maid In Love x Mudo FTS64 “Born to be wild” kapsül koleksiyonu, 21. YY kadınlarının asi, güçlü ve çılgın duruşundan esinleniyor.
Her dönemin şarkılarına ve filmlerine konu olan bu tema bu kez Maid in Love’ın karakteristik çizgisiyle birleşiyor. Çift taraflı laminasyon kumaşlar üzerinde ateş grafikler, kalpler içinden çıkan el ve yumruk illüstrasyonları ile anlatılıyor.
Kontrast renkte kullanılan zebra, leopar ve kamuflaj dijital baskılar, kadınların içgüdüsel asi ruhunun dışa vurumu ve doğaya dönüşünü çağrıştırıyor.
Rahat giyilebilir kalıpların ve unisex parçaların yer aldığı koleksiyon, renkli ve dinamik sokak stilinin öne çıktığı ceket, kaban, sweatshirt, pantolon, kazak, etek gibi 36 parçadan oluşuyor. Ateş figürlü postal, sloganlı sırt çantaları ve koleksiyon desenlerinden örülmüş bereler koleksiyonun tamamlayıcı aksesuarları olarak göze çarpıyor.
Maid In Love x Mudo FTS64 “Born to be wild” kapsül koleksiyonu seçili Mudo mağazaları ve mudo.com.tr’de bulabilirsiniz.
Ölüm gibi soğuk yalnızlığım; aşkın peşinde ne kadar koşarsam koşayım hayalini kovalamak ne kalbimi ne de bedenimi ısıtmaya yetmiyor. Aşk için herşeyi yapmaya hazırken nasıl bir gurur ya da korkuydu seni kaybetmemi sağlayan, asla söyleyemediklerim... Ya da en uygun anda dokunmamı engelleyerek beni geride bırakan o görünmez duvardı belki de aramıza ördüğüm... Ya da kibirli konuşmalardı, karanlığımdan çıkıp seni tokatlayan... Aşk için herşeyi yapmaya hazırken, şimdi kendi sonsuzluğumda hapsoldum, hayalin gardiyan.. İçimdeki canavarı ne kadar cezalandırsam da boş; kanım soğuk akıyor, artık yokluğunun bıçak darbeleri bile acıtamıyor donuk kalbimi, gözlerimdeki yaşlar senin hayalini yansıtan kristallere dönüştü, sen yoksun... Kendimi unutana kadar koşup, kış güneşinde yıkılıyorum; seni unutamıyorum! Öfkeden deliye dönüyor, çevremde ne varsa parçalayıp yok ediyorum içimdeki canavar susar diye ama nafile çünkü o canavarı besleyen hayalin bayram yapıyor her güzellikte... Derken kapı çalıyor, cehennemimden çıkıp kapıyı açıyorum, "şeker mi oyun mu?" diyor kostümlü çocuklar, sekerlerini verip yolluyorum. Aynaya bakıyorum, kendimi göremiyorum! Vampirliğimi bile unutmuşum.. Taze kana ihtiyacım var, evden çıkıp ölümlülerin arasında kayboluyorum... Onlar benden, ben senden bi haber. Bir cadılar bayramı daha kutlanmaya devam ediyor.Cadılar bayramınız kutlu olsun.
*****
My loneliness is cold as death; no matter how much I run after your love, chasing your dream is not enough to warm neither my heart nor my body. While I was ready to do everything for love, what kind of pride or fear it was that made me lose you, the things that I never dared to say... Or maybe it was the invisible wall that I built between us which made me leave behind by holding me back from touching you at the right moment. Or it was the arrogant conversations that came out of my darkness and slapped you... While I was ready to do everything for love, now I am trapped in my own infinity, the image of you is my warden... No matter how much I punish the monster inside me, it is in vain; my blood runs cold, even the knife strikes of your absence can't hurt my frozen heart now, the tears in my eyes turned into the crystals that reflect your image, yet you are not here... I run until I forget myself, I come down under the winter sun; I can't forget you! I go berserk, I destroy everything around me in case the monster inside me becomes silent but it is in vain because your image that feeds that monster feasts in every beauty... In the meantime the doorbell rings, I get out of my abyss and open the door, "Trick or treat?" says the children in costume, I send them away with candies. I look at the mirror, I can't see myself! I even forgot my vampirism... I need fresh blood, I get out of the house and dissappear among the mortals... They are unaware of me, I am unaware of you, another Halloween is continued to be celebrated.
Francesco'yu İstanbul'a davet etmemin amacı gerçekleşecek olan İstanbul moda haftasıydı, fakat yaşanan üzücü olaylar nedeni ile iptal edilen organizasyon dolayısı ile bizde İstanbul'da bolca turistik gezi yaptık. 8. İSTANBUL MODA KONFERANSI ve THE CORE konferans ve fuaraları gezdik.
Koleksiyonları podyumda değil ama bir çoğunu The Core'da gördük göremediklerimizi ise tasarımcıların kendi showroom'larını ziyaret ederek inceledik.
Bu işe başladığımdan beri özenle ve büyük bir titizlikle Türk modasını gerçekten dünyaya taşıma niyetinde olduğumu bir çoğunuz biliyordur diye düşünüyorum.
Bu sebepten dolayı özellikle yurtdışı bağlantılarımı çok güçlü tutmaya özen gösteriyorum.
Bu yolda yürürken inanın ki başka bir hedefim olmadı ülkemi en iyi şekilde nasıl gösteririm diye oldu tüm çabalarım.
Ve bu yolda ufak bir adım olsa da biraz ilerleyebiliyorsam ne mutlu bana!
Her daim Emre Erdemoğlu
Francesco'nun burada olduğu zaman diliminde özellikle Türkiye'ye gelmeden önce koleksiyonlarını görmek istediği isimdi Emre Erdemoğlu!
Bu sebeple bir günümüzü de sevgili Emre'nin koleksiyonlarını görmeye adadık. Üzerimde gördüğünüz kombini aslında İstanbul Moda Haftası'n da giyecektim fakat ne yazık ki burada görmek nasip oldu.
Ocak ayında gerçekleşecek Milano moda haftasında özellikle Emre Erdemoğlu ile ilgili çok güzel süprizlere de şimdiden hazırlıklı olmanızı isterim.
Ayrıca konuştuğum tüm tasarımcılardan çok güzel haberler aldığımı size söylemem gerekiyor!
Önümüzdeki ay hemen hemen tüm tasarımcıların muhteşem showları olacak göremediğimiz showların hepsini sizinle payalaşacağımı bilmenizi isterim.
Bu arada güzel bir süprizim de olacak artık Francesco bu blog'ta yazacak!
Dünya modasını kendi yorumu ve gözüyle burada bizimle paylaşacak, takipte kalın!
Sevgiler,
Onur Erol
KAPADOKYA TARİHİ
Ürgüp Göreme peri bacaları, dünyada eşi benzeri olmayan doğa harikası bir oluşumdur. Geniş alanlara yayılı binlerce peri bacası, diğer bir tabirle peri bacası ormanı bulunmaktadır. Bir çoğunun içi oyularak evler ve kiliseler yapılmış olan peri bacalarına başka hiçbir yerde rastlamak mümkün değildir.
Erciyes ve Hasandağı ikilisi de volkanik dağlardı ve yaklaşık 60 milyon yıl önce Güllüdağ ile birlikte püskürtülen lavlarla bölgenin eşsiz yapısını oluşturmaya başlamış lav püskürtmeleri yapıyorlardı. Milyon yıllar boyunca rüzgar ve yağmur başta olmak üzere birçok doğa olayı ile birlikte peri bacaları şekillendi. Lavların ve küllerin oluşturduğu yumuşak doku doğanın sanatçı elleri rüzgarlar ve yağışlarla şekillendi. Günümüzde de bu değişim ve şekillenme devam etmekte.
Kapadokya’daki ilk yaşam kalıntıları paleolitik döneme (yontma taş devri) dayanıyor. Günümüzden 2 milyon yıl önce başlayıp, M.Ö. 8000’e kadar uzanan bu dönemin ardına Hititler’e kadar uzanan eski yaşam biliniyor. Karanlık dönem diye anılan çağlarda Kapadokya geçmişine yönelik bilgiler kısıtlı olsa da, MÖ 6. yüzyıldaki Pers işgaline kadar Asur ve Frigya etkileri Kapadokya’da görülüyor. MÖ 300’lerde Büyük İskender’in Persleri yendiği dönemde kendi direncini yaratan Kapadokya hususi Krallığı’nı kurar ve yaşar. MÖ 3. yüzyılda ise Romalılarla savaşlar başlar ve MÖ 1. yüzyılda Roma etkisi artarak görülmeye başlar. 600’lü yıllarda bağımsız(!) son Kapadokya Kralı ölünce bölge Roma eyaleti olur. 700’lü yıllarda Arap istilaları başlar, kimi kaynağa göre 11. yüzyılda, kimine göre 12. yy’da Selçuklu dönemi başlar. Anadolu Selçuklu dönemi ve takibindeki uzun Osmanlı yönetimi boyunca Kapadokya’da pek sıkıntı olmaz. Bölgenin son Hristiyanları ne yazık ki 1924-26 arası mübadele yıllarında Cumhuriyet Türkiye’sinde Kapadokya’yı terk eder.
Günümüzde Kapadokya’da ziyaret edilen yapıların çoğunun oluşumunda önemli olan tarihi an ise Hristiyanlık dönemine dayanır. Kayalara oyulan evler ve kiliseler, bölgeyi Roma İmparatorluğu baskısından kaçan Hristiyanlar için dev bir sığınak ve önemli bir din merkezi haline getirmiştir. MS 3. ve 4. yüzyıl yerleşimlerini günümüzde hâlâ takip edebiliyoruz.
Özetle tarih boyu Kapadokya’da kimler yaşamıştır dersek, sırasıyla; Hititler, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar diyebiliriz.
PERİ BACALARI EFSANELERİ
Yöre halkına periler nerede diye sorsanız, size gülüp geçerler. Ama yine de kendi aralarında birçok efsane anlatmaktan da geri kalmazlar. Bu anlatılan hikayelerden birinde, perilerle insanların dostlukları çok güzel bir şekilde anlatılmaktadır. İşte o efsane;
Efsaneye göre; Zamanın birinde dünyada başları yüksek dağlara denk olan korkunç devler yaşarmış. İnsanlar bu devlerden çok korkar ve onları kızdırmamaya dikkat edermiş. Belli dönemlerde de bu dağların zirvesindeki sunaklarda toplanıp devler hiç kimseye zarar vermesin diye dualar ederlermiş. Yine de bazen bu devler insanlara kızarmış ve Kızdıkları zaman da oturdukları dağların tepesinden insanların üzerine korkunç gürültülerle ateş dalgalarını gönderirlermiş
Günlerden bir gün periler ülkesinin padişahının yolu bu insanların ülkesi olarak Kapadokya’ya düşmüş. Peri padişahı insanlar için çok üzülmüş ve onlara yardım etmeye karar vermiş. Tüm perileri çağırmış hemen.
Perilere; Eğer biz zalim devlerin yaşadığı dağların ateşini söndürebilirsek devler de yerin altına kaçar ve insanları bir daha rahatsız etmezler. Binlerce peri ellerinde kar ve buz tanelerini fokurdayan ateşe atmaya başlamışlar. Hiç durmadan günlerce ateşi kara ve buza boğup söndürmeyi başarmışlar.
Sonunda devler korkup yerin derinliklerine kaçıp saklanmak zorunda kalmışlar. İO günden sonra insanlar ve periler arasında çok sıkı bir dostluk oluşmuş. Bu dostluk uzun yıllar devam etmiş. İnsanlar kayalara oydukları mağaralarda yaşarken periler de sivri kayalıların üzerlerindeki küçük odacıklarda yaşamışlar.
Padişah'ın yakışıklı bir oğlu Revan ve Periler Padişah'ının da çok güzel bir kızı Gülperi. Güzeller güzeli Gülperi rüyasında gerçek hayatta asla göremeyeceğine inandığı yakışıklı bir genç görmüş. Gülperi rüyasında gördüğü Revan’ı kurtarmış ve evlenmek istemişler. Ancak insanlar bu evliliğe karşı çıkmış ve evliliği önlemek için Perilerle savaşmaya karar vermişler. Periler padişahı bu durumu öğrenince savaşıp insanları yok etmektense ayrılmayı seçmiş. Ancak ayrılınca insanların devlerle baş edemeyeceğini düşünmüş ve emrindeki tüm perilere güvercin olmalarını emredip yine aynı yerde kalmalarını söylemiş.
Gülperi de insanlar ve halkı arasındaki savaşa engel olmak için babasının isteğini yerine getirerek beyaz bir güvercine dönüşmüş. Hergün odasından çıkıp Revan’ın odasının penceresine konuyormuş. Revan da penceresine konan güvercini avuçlarına alıp Gülperi’ye duyduğu özlemi onu şefkatle sevip okşayarak gidermeye çalışıyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyormuş.
KAPADOKYA'NIN NELERİ MEŞHUR
Eğer Kapadokya'ya yolunuz düşerse bu yöreye ait el yapımı şaraplardan muhakkak içmelisiniz, özellikle Avanos bölgesinde yetiştirilen üzümler ile yapılan şaraplar bölgede çok meşhur. Ayrıca Peri vacalarına şöyle bir tepeden bakmak isterseniz muhakkak bir gününüzü balona harcayın.
Yine yörede çok meşhur olan çinicilik hakkında bilgi alabilir, atölyelere katılabilir veya sevdiklerinize bu el emeği çinilerden alabilirsiniz.
Bölgede özellikle gezmeniz gereken yerler ; Yeraltı şehri, kliseler, kanyonlar, Avanos ve güvercinlik bunun dışında muhakkak gün batımını burada izlemeden tatilinizi sonlandırmayın!
Herkese merhaba, geçtiğimiz haftalarda beni instagram'dan takip edenler bilecek ki Nevşehir'deydim!
Nevşehir denince akla muhakkak bu yörede bulunan ve dünyada eşi benzeri olmayan doğa harikası Peri Bacaları gelir.
Geniş alanlara yayılı binlerce peri bacası, diğer bir tabirle peri bacası ormanı bulunmaktadır. Birçoğunun içi oyularak evler ve kiliseler yapılmış olan peri bacalarına başka hiçbir yerde rastlamak mümkün değildir. Yöre halkına periler nerede diye sorsanız, size gülüp geçerler. Ama yine de kendi aralarında birçok efsane anlatmaktan da geri kalmazlar. Bu anlatılan hikayelerden birinde, perilerle insanların dostlukları çok güzel bir şekilde anlatılmaktadır.
Bir sonraki postumda bu efsanelere, kendi çektiğim özel fotoğraflara, yörede meşhur olan çinicilik ve şarapçılıkla alakalı bilgi ve fotoğraflara yer vereceğim.
Şu an için sadece sizi Kapadokya çıkarmamdaki ilk outfitim ile baş başa bırakıyorum.