Onur Erol (@onurollstyle)'in paylaştığı bir gönderi ()
- iyi hissediyorum....
çünkü gökyüzü her zaman mavi.
- mi sento bene...
perche il cielo e blu.
Günler hızla birbirini kovalarken artık içinde bulunduğum yalnızlığa pek alıştım...
O kadar alıştım ki artık aynaya bakmaya bile ihtiyaç duymuyorum.
Biliyordum! Zaman tüm yaraları iyileştirdi ve bu da geçecekti elbet.
Her gün bu umutla uyuyor her sabah perdemi bu umutla aralayıp güneşi, yağmuru, rüzgarı...
artık o güne ne ise kısmet onu alıyordum odama.
Spotify modumu bile havaya göre seçiyor, günün aktivitesini bile ona göre belirliyordum.
Bazen ise içimden hiçbir şey yapmak gelmediği oluyor, tüm gün yatak içinden çıkmıyordum fakat gene de iyi hissediyordum, alışıyordum.
Neredeyse haber kanallarını zapping yapmıyor, twitter da son vaka sayılarına bile bakmıyordum.
Açıkcası kendimi dinliyordum.
Belki de eksik yanlarımı keşfediyor, yarım kalanlarımı tamamlıyor ve yaralarımı sarıyordum.
Açıkcası kendimle o kadar meşguldum ki instagram'a bile fotoğraf atıp çıkıyor, kimin ne yaptığı pek umrumda olmuyordu.
Yatağıma yayılan kitapları karıştırıyor gerekli gördüğüm yerleri kırmızı bir kalem ile çiziyor, özellikle gezi ile alakadar dergilere bakarak hayaller kuruyordum bulutların ötesine...
Yani günlerim birbirinden pek farksız gibi olsada mutlu olduğum anlarım daha da fazlaydı kendimleyken bile...
Yakınımda oturan biricik yeğenlerim bu dönemde en iyi gelen şeydi bana!
Onlarla olmak, vakit geçirmek bir nevi yeniden doğmama ve bu hapis durumu unutmama sebep oluyordu. Uzakta olanlarım ise bir whatsapp tuşu kadardı.
Bu süreçte bana en en en çok onların mutluluğu, boylarından büyük hayalleri ve düşleri iyi geliyordu.
“Bir gün, küçük bir kozada minicik bir delik açıldı. O an kozayı seyretmekte olan bir adam, bedenini o minicik delikten dışarıya çıkartmak için çabalayıp duran ama onca çabaya rağmen bir arpa boyu yol alamayan kelebeğe çok acıyıp yardım etmeye karar verdi. Kelebeğin kozasındaki deliği genişleterek içinden çıkmasını sağladı. Ancak dışarı çıkan kelebeğin kanatları bedenine oranla küçücük, kupkuru ve buruş buruştu. Şaşıran adam, zamanla kelebeğin kanatlarının büyüyüp gelişeceğini umut ederek beklemeye başladı. Ama bu hiçbir zaman gerçekleşmedi. Çünkü hayat suyu kelebeğin bedeninden kanatlarına ancak kozadan çıkmak için çabaladıkça akabilirdi. Kelebek ömrünün geri kalanını, uçma hayalleri kurarak, kocaman bedeni ve küçücük kanatları ile sürünerek geçirdi. Hiç uçamadı.
Adamın anlayamadığı, kelebeğin o küçücük delikten dışarı çıkmak için verdiği mücadelenin aslında o kelebek için gerekli olduğu idi. Çünkü bu, kelebeğin kaderini gerçekleştirebilmesi için, içinden geçmesi gereken Tanrı’nın bulduğu bir yoldu!”
Herkese merhaba,
Karantina günlerinde okuduğum beni en derinden etkileyen kitap oldu Kelebeğin kaderi...
Bu süreç içerisinde okunacak daha oldukça kitap var.
Kitabın yazarı Başak Sayan.
Bu yazarın ikinci kitabı...
İlkini de okumuş ve yine oldukça beğenmiştim ama bu eserinin yeri bende ayrı. Sanırım hayata uygulanabilirliği oldukça daha yüksek ve eğlenceli olduğundan.
Kitabın arka kapağında yer alan yazıdan bir bölüm paylaşmak isterim sizinle. Modern dünyanın kahramanlarının sevmek, sevilmek, acı çekmek ihanete uğramak ve kendini keşfedip kaderini gerçekleştirmek yolunda yaşadıkları yoğun ve sarsıcı bir serüven Kelebeğin Kaderi.
Tesadüflerin hayatı nasıl yönettiği ve aslına bakarsak hiç bir şeyin rastlantı olmadığı, her adamın ve her deneyimin yaşam yolunda birer basamak olduğuna dair epik bir anlatı, bir modern vakit masalı.Yaşamın karşınıza çıkardığı işaretleri ayrım etmeye, en derin acılarınıza başka gözle bakmaya ve tüm yaşadıklarınızın nedenini keşfedip kozanızdan çıkmaya hazır mısınız?
Diye yazılmış satırlar..
Bu kitabı okumaya adım atmak meraktan, ama devam edebilmek ise bir seçimden ibaret bence.
Kendini keşfetmek, olaylara başka açılardan bakabilmek ve de en önemlisi kendine karşı dürüst olabilmek harbiden cesaret isteyen olgular benim gözümde. Sizi bazen rahatsız edecek, zorlayacak ama ilerleme isteğinizi de kamçılayacak anlatılar ile dolu bu roman ve mutlaka bayağı değil...
Ruhunuzu değiştirecek, ümit verecek, tüm güçlükleri atlatmayı denemeye hazır hale gelmenizi sağlayacak olabilir, şayet harbiden buna cesaretiniz, gücünüz ve isteğiniz varsa...
Okumaya devam ettikçe o gücü kendinizde hissetmeye başlamış olacak ve sizler de bir başlamak isteyeceksiniz.İnsanın gücünü, benzer acılara karşın hala nasıl direnme ve hayatta kalma gücünü bulabildiğini düşünüp sorgulamaya başlayacaksınız, şayet hayatınızda şimdiye kadar bunları sorgulamadı iseniz...
En başından sonuna kadar temponun hiç düşmediği ,ve tam can alıcı yerde diğer karakterlerin hayatını anlatmaya geçildiği, olağan dışı ve harekete geçiren bir eser olmuş.
572 sayfanın her satırı mutlaka okumaya değer.
Ruhunuza iyi gelecek bu romanı okumanızı ısrarla öneririm.
sevgilerimle,
Feyza Tanyolaç
Türk mutfağını denince mutlaka kuru fasülye gelir akla...
hemen hemen her mutfakta pişirilen kuru fasülyenin yanında olmazsa olmazı mis gibi tane tane pilavı ve bir de mutlaka cacık gelir!
Hem içinde bulunduğumuz ramazan hem de karantina günlerinde anne lezzetini özeleyenler için vazgeçilmez lezzetlerimizden olan kuru fasülye, pilav ve cacık tarifimle karşınızdayım.
Tarif nerede diye soracak olursanız altta videosunu paylaşıyorum!
Bu arada kanalıma abone olmayı ve videoyu da beğenmeyi unutmazsanız çok sevinirim.
şimdiden afiyet olsun.
- artık özgürüm. öyle yalnızım ki . . .
Karantina günleri hızla geçiyor.
Daha önce alışık dahi olmadığım şeylere alışıyor ve her geçen gün kendimi keşfe çıkıyordum.
Açıkcası her günüm boş olduğundan zaman ayırabileceğim çok şey oluyordu...
Bir günde tam sezon izlenen diziler, artık raflarda değilde yatağıma savrulmuş kitaplar ve içimdeki sanatçı ruhum.
Oysa kendimi hiç bu kadar tanımamıştım.
Şehrin kaosu içinde zaman geçirirken insanın kendini pek tanımadığını ve kutularını açmadığının farkına vardım....
Her gün farklı uğraşlarımın dışında hemen hemen aynı geçiyordu, sabaha karşı uyumaya alışkın ruhumu ise uyku modunda dinlediğim olumlamalar ile ödüllendiriyordum.
Evet, günler hızla akıp gidiyordu! Artık takvimler 29 Martı gösteriyordu.
Anlamadan geçen günler bir bakıma iyiydi, oysa bazı günler daha da hızlı geçtiği kanısındaydım üstelik.
Duvara yaptığım çalışma yerini bir kenara atılmış resim defterine bırakmıştı.
Çünkü içinde bulunduğum yalnızlığımın en büyük ilacı olacaktı!
Büyük bir huzurla karalamanın keyfini sürecektim...
İnsanın içinde olduğu durumu ifade edebilmesi sanattır.
Yoğurduğunuz hamur, çizdiğiniz bir resim, gökyüzüne bakış şekliniz, bestelediğiniz müzik, hatta söylediğiniz laf.
Aslında yaşamak bir sanat!
Beni Sesimden Dinleyin...
Aslında Karantina döneminden önce podcast yayını yapmaya başladım fakat burada sizinle şimdiye kadar paylaşmadım. Bu vesileyle, karantina dönemindeki son podcast'imi de size takdim edeyim.
Herkese merhaba, evde karantina altında kaldığımız şu günlerde hem koronavirüs'ten korunmak için hem de diğer hastalıklara direncimizi artırıp güne dinamik başlamak ve bağışıklık sitemimizi kuvvetlendirmek için bol bol taze meyve ve sebze tüketmeliyiz.
Arzu edenler de benim gibi bunların suyunu çıkarıp içecek olarak da tüketebilir! Ayrıca içerisine
bolca zencefil ve zerdeçal ilave ederek hem hücre yenilenmesine hem de bağışık sisteminizin güçlenmesini sağlarsınız.
Hala abone değilseniz kanalıma ABONE olmayı, zili açmayı unutmayın. Sizinde farklı tarifleriniz varsa yorum kısmına ekleyin.
Her şey bu blog yazımdaki fotoğraflardan öncesinde başladı...
Henüz kötü bir sürecin bizi beklediğinden habersizdik.
Wuhan'daki Korona Virüs salgınını sosyal medya ve haber kanallarından görmeye başladığımızda olayın ciddiyetinin hemen hemen farkında değildik.
Günlük yaşamımıza devam ediyor ve ülkemiz sınırları içerine dahil olabileceğini aklımızdan bile geçirmiyorduk.
Öncelikle İtalya, ondan sonra İran, İspanya ve ABD derken tüm dünyayı etkisi dibine almaya başlayan korona virüsü ne yazık ki ülkemiz sınırları içerine de girmiş oldu.
İlk etapta benim şeklinde bir çok kişi sokağa çıkma yasakları henüz başlamadan kendisini izole etmeye başlamıştı.
Türkiye'de ilk vakanın 11 mart ayında görülmeye başlamasının ardından kapanmaya başlamış olan restoran, kafe ve alışveriş merkezlerinden sonra olayın ciddiyetini daha da anlamış olduk ve içinde bulunduğumuz bu karantina dönemine girmiş olduk.
Önümüzde Büyük Bir Belirsizlik...
Karantinanın başlamasıyla bir hepimiz işini evine taşımaya başlamıştı önümüzde halen devam etmekte olan büyük belirsizlik korkuya dönüşse de yaşamın bir halde devam ettiğiydi...
Artık ekmeklerimizi evde yapmaya, hayatında yumurta bile kırmayan kişilerin ellerinden maharetler dökülmeye ve hatta sporla alakası olmayan bir çok kişi bile evde spor meydana getirmeye başlayacaktı.
Karantina Günlüklerim
Kendimi izole etmeye başladığımda tarih 18 Mart'ı gösteriyordu. Gerek kendi çevremi gerekse takipçi kitlemi bilinçlendirmek için bu süreçte paylaşmış olduğum ilk fotoğrafım buydu...
Hem sosyal mesajı tam vermek hem de geniş kitlelere ulaşmak için içinde bulunduğumuz acil durumu anlatacak bir fotoğraf ve iyi bir şekilde geniş kitlelere ulaşmak için belli etiketleri kullanmıştım.
( nereden bilebilirdik ki bu etiketlerin uzun süre üzerimize yapışacağını...)
Aradan geçen 3 gün sonrasında ev içinde yapacak pek bir şey bulamıyordum. Önümdeki belirsizlik ve bir şey yapamama önümde çığ gibi büyürken sıkıntılı bir sürecin içinde kayboluyordum.
Derken...
Bu can sıkıntısına iyi gelecek şeylerle uğraşmalıydım! Hem ruhuma iyi gelecek hem de beni anlatacak ve benden izler olacak aynı zamanda içinde bulunduğumuz bu zorlu süreci anlatabilecek şeyler yapmalıydım.
İlk olarak eski dergi yapraklarını birbirine yapıştırmakla işe koyuldum. Sonra onları son derece boş olan bir duvara yapıştırdım ve içimde ne varsa karalamaya koyuldum.
Sonuç olarak ortaya çıkan işten son derece mutlu oldum. Üstelik bunu bir de canlı yayında yaptım.
Evet tam olarak buydu ama dahası vardı....
Yukarıdaki fotoğraf karantina kapsamındaki ilk eserim diyebilirim. ilki diyorum çünkü bu duvara başka bir çalışma daha yaptım.. ( sonraki postlarda göreceksiniz)
İçimdeki sanat aşkı bu dönemin geçmesine ve bir nebze olsun beni uzak diyarlara yolculuk ettiriyordu.
Belki şanslıydım çünkü baya bir yeteneğim vardı ve bu pandemi döneminde bana en iyi gelen şey de buydu!
Ah! Bir de tabii ki yemek yapmak...
Yukarıda belirtmiştim bu süreç bizi 'kendi ekmeğimizi yapmaya kadar zorladı diye' ben de tabii ki ekmeğini kendi yapanlardandım fakat mutfak işi sadece ekmekle sınırlı kalmayacaktı...