Benetton ile keyifli yolculuğumuza kaldığımız yerden devam ediyorum. Bir önceki postumda Yoros Kalesini gezmiştik şimdi ise arabanın arkasında duran Yeşil Polo yaka tişörtümü üzerime geçirip soluğu Boğaz'ın en şirin köylerinden biri olan Poyrazköy'de aldım.
Poyrazköy, Beykoz ilçesinin en meşhur köylerinden birisidir. Tipik bir balıkçı köyü olan Poyrazköy turistlerin de uğrak yeridir.
Kuruluş tarihi altı yüzyıl öncesine kadar giden Poyrazköy'e ilk yerleşenlerin Cenevizlilerin olduğu tahmin edilmektedir. Köye daha sonra Bizanslılar gelip yerleşmiş ancak köyün Osmanlı hakimiyetine geçmesinin ardından Trabzon ve Rize'den getirtilen insanlarla birlikte çehresi değişmiştir.
Köyün kuzey doğusunda, boğaz girişine hakim bir yerde bulunan gözetleme kulesi, ünlü Osmanlı tarihçisi ve devlet adamı Cevdet Paşa'nın kayıtlarına göre 1778'den sonra Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa tarafından Fransız mimar Baron de Tott'a yaptırılmıştır. Bu gözetleme kulesinin giriş kapısının sağında ve solunda personelin kalması için inşa edilen mahsen girişleri oldukça özgün bir karakter arzetmektedir.
Köyde bulunan Poyraz Kalesi de yine aynı dönemlere aittir. Poyraz Kalesi'nin hemen karşısında Garipçe Kalesi bulunmaktadır. Kara kısmından çok az bir bölümü görülebilen kale askeri amaçlar için kullanılmıştır.
Kalabalıktan uzak, sakin ve dingin bir keyif yaşamak için mükemmel seçimlerden bir yer burası...
Poyrazköy'ün merkezine girmeden ufak bir kumsalı olan plaj kucak açıyor size, plaj çevresinde çeşitli tesisler ve restoranlar bulunuyor.
Bu restoranların en büyük özelliği ise her daim taze balık bulabilmenizdir.
Poyrazköy'ün bir diğer özelliği ise rüzgara ve akıntıya karşı korunaklı olduğundan çeşitli yat ve teklerinde tercih ettiği yerlerin başında geliyor.
Herkese merhaba, Şüphesiz herkes benim kadar gezi veya tatili pek çok sever. Evet, genellikle gezi veya tatil denince aklımıza şehirden kaçmak veya yurtdışı yolculuğu gelse de ben yaşadığımız şehrin ve semtlerin de içinde gizli kalmış gezileri de bu kategoriye dahil ediyorum. Çünkü her nerede olursak olalım muhakkak keşfedecek birşeyler olduğuna inanlardanım... Özellikle İstanbul denince belli başlı bilindik semtler veya sokakların dışına çıkmak yani! İşte o zaman İstanbul'u yaşıyorum. :) O yüzden de gizli kalmış Istanbul’u keşfe çıkmak gerekir. Her bir sokağı, taşı toprağa adım atarak sindirerek hazmederek yani… Dün de böyle bir gündü benim için. Stilimden ödün vermeden içinde yaşadığımız toprakların o gizemi bir o kadar efsunlu ile büyülenip bir bütünlük yaratmaya çalıştım. Benetton ile oluşturduğum kombinlerimle yolumu bu sefer Anadolu yakasının biricik semti Beykoz’a çevirdim. Neden burası derseniz? Buranın tarihi inanın ki beni olduğu kadar sizi de büyülecek! O zaman yolculuğumuz başlasın.
İlk durağımız YOROS KALESİ. . . Bildiğiniz gibi Güzelcehisar, Rumelihisarı ve Yedikule Hisarı Istanbul'da Türkler tarafından inşa edilen yapılardır. Ancak onlardan çok çok yıl önce inşa edilen başka hisarlarda var. Anadolukavağı'nın üstünde, yaklaşıl elli bim metrekarelik bir alan üzerine inşa edilen Yoros Kalesi... Bu kalenin tarihi ise Doğu Roma döneminin öncesine kadar uzanıyor. II. yüzyılda Dionysios Byzantios bölgede bulunan ve Hieron yani tapınak adını taşıyan yapının Phriksos tarafından Kolkhis’e giderken yapıldığını ve onun yukarısında daire biçimli bir surla çevrili, sağlam bir kale bulunduğundan söz eder. Bir dönem Galatyalılar tarafından yağma edilen bu yapının daha sonra Romalılar tarafından kullanılması tabiidir.
Çeşitli kereler onarılan, belki de yeniden yapılan yapıda Bizans dönemine ait kitabeler de bulunmaktadır.
Bu kitabelerden birinde bulunan dört “B” harfinin İmparator VIII. Mihael Palaeologos’a (1261-1282) ait olduğu, bu nedenle de kalenin bu dönemde yaptırıldığı veya esaslı bir onarım geçirdiği ileri sürülür. Osmanlı Beyliği’nin kuruluş döneminde, 1305’te Şile kalesi ile birlikte fethedildiği bilinen bu yapı, uzun süre muhafaza edilemez. 1348’de kısa bir dönem Cenevizliler hâkimiyetine geçen kale ve yakın çevresi, 14. yüzyılın sonlarına doğru kesin olarak Türk hâkimiyetine geçer. 1391’de Kocaeli’nden kalabalık bir grupla yola çıkan Sultan Yıldırım Bayezıd’ın (1389-1402) bir dönem bu kalede ikamet ettiği ve buradan gönderdiği kuvvetler ile Şile kalesini teslim aldığı bilinmektedir. Bayezıd bir dönem kaldı Yoros Kalesi’nin esaslı bir şekilde onarımı ve içinde genişçe bir mahalle oluşturulması Sultan II. Bayazıd (1481-1512) döneminde gerçekleşir. Kale içine bir cami, Çeşme ve hamam inşa edilir. 17.yüzyılın ortalarına doğru kaleyi gezen Evliya Çelebi, tamamı Müslümanlardan oluşan 200 kadar ev ile Yıldırım Han Camii bulunduğunu belirtir. Kalenin içinde asker yoktur, kale halkı Karadeniz’de Kazak şaykaları belirirse ateş yakıp çevre köyleri haberdar ederler. “Ancak geceleyin asla ateş yakmazlar, zira Karadeniz’de gelen gemiler karanlık gecelerde boğaz ağzı sanıp karaya düşerler” demektedir. 19. yüzyılın başında yöreyi gezen İnci ciyan ise kalenin içinde 25 ev ve bir dizdarın komutasında 20 kadar asker bulunduğunu anlatmaktadır. Yoros isminin kökeni hakkında çeşitli yakıştırmalar bulunmaktadır. Bu ismin, kutsal yer anlamına gelen “Hieron” dan gelebileceği gibi, Tanrı Zeus’un bir sıfatı olan uygun rüzgârlar anlamına gelen “ourios” veya doğrudan doğruya dağ anlamındaki “oros”tan gelebileceği düşünülmektedir.
KENDİNİ TANIMAK. . . Herkese merhaba! İnsanoğlu yaş alırken her geçen gün biraz daha farkındalığı uyanıyor. Aynen ben de 40'a 1 kala bu durum içindeyim. Her geçen zaman diliminde daha mutlu, farkındalığı yüksek ve daha başarılı bir insan olup öyle yaşam sürmek istiyorum. Başarıdan kastım ise manevi açıdan bir başarı yani iç dünyam ile dışa yansıttığım aynı olması. Bu yüzden uzun zaman dilimlerinde bol bol kişisel gelişim kitaplarına merak sarmışlığım var, bolca meditasyon vb şeyler ile uğraşıp duruyorum kendimce totemlerim var yani:) Yani amaç kendimi arayışımı tamamlamak aslında! Sorarsanız hala öyleyim hala her noktada daha nasıl insan olabilirimi düşünür dururum. Özellikle içinde bulunduğum gerek iş, gerek arkadaşlık ortamlarına bakınca bu pek kolay görülmese de kendi AURA'mı korumaya almaya özen gösteriyorum. Yaşadığımız dünya düzeni gereğince birçok olumsuz enerji ile karşı karşıya kalmak zorunda kalıyoruz. Örnek olarak; Ego, kişisel hırslar, başarısızlık, yeterli görmeme, kıskançlık vs gibi şeyler ne yazık ki bir çok kişiyi esir almış durumda! Bu sebepten dolayı ki nasıl ki iyi düşüncenin kolay yayılmayacağı gibi kötü düşünceler bir o kadar hızla yayılıp virüs gibi esir alıyor bir çok kişiyi... İşte bu yüzden korumaya giriyorum. Sırf o hırsların içerisinde olmamak için! Hayattan keyif almak, dünyada geçirdiğimiz sayılı günleri tüketirken kendi değerlerimizin, yetenek ve potansiyelimizin farkına vararak yaşarsak bir o kadar mutlu olabileceğimize inanan çok az insan var. Bu yüzden de özellikle hataları ve kusurları başka insanlarda arıyorsak ki bu aslında tüm bunların kendinde olduğunun bir kanıtıdır. İnsan kendisini verimli ve etkili bir hale getirmek için de kendini iyi tanımalı, gelişim hızını, ilerleme isteğini, hayattan ve kendisinden neler beklediğini, bu istek ve beklentilere ulaşmak için neler yapabileceğini, dünyada var oluş amacını ve bu amaca uygun olarak yapması gerekenleri iyi düşünmeli, öğrenmeli ve yapmalı. Kendini tanıyan insan için şu an yaşadığı hayattan daha iyi bir hayat tarzı her zaman mümkündür ve onlar bu hayat tarzına doğru ilerler. İnsan kendini tanımaya başladığı zaman kendinden daha çok faydalanır ve provası olmayan bu hayattan diğer insanlara göre daha fazla huzur, keyif, verim alır ve yüksek bir mutluluk düzeyi ile beraber özgüveni de artar diyor ve asıl konuya giriyorum:) Geçtiğimiz aylarda da sevgili Devrim Dayıoğlu ile yollarımız bir ortak arkadaş tarafından kesişti! Devrim benim yıllardır çok istediğim ama bir türlü yapamadığım hep ertelediğim yıldız haritamı çıkardı. Bir yıldız haritasına sahip olmak öyle hemen olmadığını size söylemem gerek! Yaklaşık 1, 1,5 ay sanırsam beklemek gerek. Geçtiğimiz günlerde ise benimki elime geçti ve Devrim bunun benim için açılımını güzelce kaleme aldı! Her ne kadar Astroloji'ye merak sarsam da bir yıldız haritasını okumak benim işim değil ve bazı simgeleri ve olan yerleşimleri anlamam mümkün değildi.. Bana yolladığı yorumu iyice okusam da yüz yüze anlatmam gereken şeyler ve açıklığa kavuşturmam gereken şeyler vardı ki dün sevgili Devrim ile Facebook'tan uzunca bir görüntülü sohbet ettik. Burada ona anlamadığım terimleri sordum o tek tek cevapladı. Hatta öyle birşey oldu ki ben kendi ay burcumu yıllardır Yengeç sanırken aslında ay burcum tam aksine Balık'mış! Bu harita sayesinde ve özellikle Devrim ile konuşmamın sonrasında neler yapmam gerektiğini, hangi alanlarımı kuvvetlendirmem hangilerini ise tamamen silmem gerektiğini öğrendim. Hayatımın akışını ve bu akış içerisinde gezegenlerin durumu ve benim üzerimdeki etkilerini bilmek ve bu sistem içinde yürümek için artık bir kılavuzum oldu. Özellikle beni dinleyip bana ayırdığı vakit için sevgili Devrim'e ayrıca siz değerli okuyucularıma da binlerce teşekkürümü borç bilirim. Saygılar, onur Erol Not: bu arada Sevgili Devrim'in sayfasını takip etmek isterseniz link aşağıda! REVOLUTIONARY FIRE
Bu sefer yolumu komşumuz Yunanistan'a uzattım ve hatta araç ile güzel mi güzel yolculuk yapıp tam tamına 4 şehri gezdim.
İstanbul'dan başlayan eğlenceli yoluculuğumuz (Alexandrapolis), Gümülcine (Komotini), İskeçe (Xanthi) ve Kavala'da son bulurken geride bir çok fotoğraf ve yolculuk boyunca çekmiş olduğum video kaldı!
An ve an yolculuk hikayemi burada yazıp sizi de yormaya hiç niyetim yok. Bu yüzden de ilk olarak altta paylaşmış olduğum videomda ayrıntılı olarak Yunanistan çıkarmamı izleyebilir ve ardından çekmiş olduğum fotoğraflar ile siz de bu yolculuğa dahil olabilirsiniz.