Yine Shiseido’nun çok beğendiğim başka bir ürünü ile karşınızdayım.
Shiseido Waso Purifying Peel Off Mask (Pembe Maske) deneyimi burada sizinle paylaşıyorum.
- Taze ve sağlıklı cildi ortaya çıkaran ciltten soyulan arındırıcı maskedir.
- Görünür gözenekleri küçültür. Cilt yüzeyini derinlemesine arındırır; cildi sebumdan ve tüm makyaj kirinden, gözeneklerde biriken kalıntılardan, ölü hücrelerden temizler. Tertemiz ve pürüzsüz bir cilt yüzeyi ortaya çıkarır.
- Etken maddesi ise nane ailesinden bir Asya bitkisi olan Shiso’dur. Shiso, mineral ve vitamin açısından zengin bir bitkidir. Mor yaprakları vardır. Detoks ve cildi yenileme yeteneğiyle bilinir. Nane ailesine ait Asya’ya özel bir bitkidir.
- PhytoResist System+ teknolojisini içerir. Botaniklerin zengin nem gücünü kullanarak cildin iç ve dış stres kaynaklarına karşı direncini arttırmaya yardımcı olur. Bu teknolojide, doğal malzemelerden alınan besinler dikkatlice çıkarılır. Özleri bozulmadan korunur ve ürünlerin içeriğine katılır.
Daha fazla bilgi ve satın almak için ;
Shiseido Waso Purifying Peel Off Mask (Pembe Maske)
İtalya sevdalısı olarak mutfakta tam bir İtalyan gibi makarna tariflerimle karşınızda olacağım. Yapacağımız tariflerde eğer makarnanızı da kendiniz yapmak isterseniz alın size ev yapımı makarna tarifi. . . Evde makarna yapmak bildiğinizin aksine çok zor değil. İhtiyacınız olan tek şey un, yumurta ve biraz da tuz! Hepsi bu kadar. Geriye yoğurmak ve gerekirse makine kullanmadan da açıp kesebilirsiniz. Şimdiden iyi izlemeler. Kanalıma abone olmayı ve videomu beğenmeyi sakın unutmayın. Ayrıca instagram’dan beni takip etmeyi de unutmayın. Ciao, Onur
- biz de çocuk olduk. . . Hemen hemen birçoğumuz çocukluğumuzu, mahalle sakinlerinin yaşıtımız olan çocuklarıyla birlikte mahalle aralarında oyunlar oynayarak yaşamışızdır. Ben de aynen öyle mahallede büyüdüm. Saklambaç, misket, yakan top, kutu kutu pense, hepimizin çocukluğunda apayrı bir yer edindi ve anılar bıraktı. İlk arabam bilyelerden yaptığımdı mesela... Ayrıca oyuncak nerede? Mandalinadan arabalar, ağaç dallarından flüt, topraktan tencere tava yapardık. Şimdiki çocuklar nerden bilsin bunca şeyi! Gerçek oyunu, dostluğu, değer vermeyi ve önemsemeyi. Ne gerçek kirlenmenin ne çamura basmanın ne de yağmurda ıslanmanın anlamını biliyorlar mı? Hiç sanmam! Anneler diğer anneleri dikizler vaziyette aman yanlışını görsem de azarlasam diye instagram’da nöbette... Çocukları biraz özgür bırakma taraftarıyım, onları yetişkin kuralları kurgulayıp yetişkin gibi davranış beklemek; unutturulmaya ve içine hapsedilen ve yaşanmamış çocukluklarına neden olmuyor mu? Geçen Balat’ta bu tabloyu gördüğümde bunları düşündüm ve inan kendi küçüklüğüme yolculuk ettim. Çocuklar özgür olsun ve doyasıya koşuştursunlar. ''Oğlum hava karardı hadi artık eve gel'', ''Akşama kadar topun peşinde koşturup durdunuz, daha bıkmadınız mı?'', ''Babanı da kahveden çağır da gel akşam yemeği yiyeceğiz'' diye seslendiği çocuklar, şimdilerde ''haydi çocuklar bilgisayarı kapatıp elinizi yıkayın, yemek yiyeceğiz'', ''internette oyun oynamayı bırakın da biraz çıkıp yürüyüş yapalım'' sözlerini duyuyor. Oyunların nasıl oynandığı konusunda bilgisi olmayan çocuklar, daha ilköğretimin ilk yıllarında başladıkları sınav maratonunu işe girene dek sürdürüp, bilgisayar oyunlarıyla zaman geçirmeyi tercih ediyor. Sırf kenarda rahat dursun ses çıkarmasın diye eline tablet ve bilgisayar tutuşturduğumuz çocuklarımız var artık ve buna çok üzülüyorum.
Onur Erol (@onurollstyle)'in paylaştığı bir gönderi ()
Çünkü Kırmızıdır Aşk
Kırmızı’yı oldum olası sevmişimdir. Ve her ne zaman kırmızı giysem bana bana çok yakıştığını söylerler. Ben de bu kredimi kullanarak fotoğraflarda görmüş olduğunuz full look’umu kırmızıdan yana seçtim. Umarım siz de söyleyenlerle aynı fikirdesinizdir? Gelelim fotoğraflara... Çekimler için İstanbul’un en güzel semtlerinden biri olan Balat’ı tercih ettim. Hem şehrin mistik dokusu hem de mahalle duygusunun birbiri ile örtüşeceğini düşündüm. Kadife kırmızı pantolon ve gömleğimi nerden aldığımı merak edenlere de söylim efem; hepsi Pull&Bear’den. Fotoğraflarımı ise Ayşe Ebru Yardımcı çekti. 🥰 Bu arada unutmadan instagram’dan güncel looklarıma bakmak isterseniz beni takip edin. İnstagram / @onurollstyle
Onur Erol (@onurollstyle)'in paylaştığı bir gönderi ()
Bu yıl 30.'su gerçekleştirilen Akdeniz'in en büyük yat yarışı olan The Bodrum Cup Yelken Yarışları sona erdi.
Geçen yıl olduğu gibi bu yıl yeniden o heyecanı yaşamak inanın ki benim için tarifi mümkün olmayan bir şeye dönüştü...
Bir hafta boyunca teknede yarışları izlemek ve bu eşsiz yarışa şahit olmak inanın ki çok keyifliydi.
Bu yıl Istanbul'dan izlemeye başladığımız yarışlar Sadece Bodrum değil yolumuzu Yunanistan'ın biricik adası Leros'a kadar uzattı.
Kenan Doğulu, Levent Yüksel ve Bengü konserleri ile renklenen The Bodrum Cup bizim çılgın eğlencelerimiz ile daha da keyifliydi.
Sizi oradan güzel kareler ile başbaşa bırakırken Bodrum Cup Video'muda izmenizi tavsiye ederim.
Video'yu altta paylaşıyorum.
Keyifli Seyirler.
Onur EROL
Geçtiğimiz aylarda gerçekleşetirdiğim büyük avrupa durağımın üçüncü durağı Budapeşte'den herkese sevgiler.
Gezi notlarımı paylaşmadan önce Budapeşte’ye dair bilmeniz gereken önemli bilgilere geçeyim.
Macaristan’ın başkenti Budapeşte, aslında Buda ve Peşte adında iki ayrı bölümden oluşuyor.
Tuna’nın düz olan bölümü Peşte, tepelik olan kısmı Buda. Daha çok turistik alanların olduğu yer Peşte, halkın daha çok yaşadığı yer Buda. Ama bu Buda’da turistik bir yer demek anlamına gelmesin.
Budapeşte’nin bulunduğu alandaki ilk yerleşim, M.Ö. 1. yüzyıldan önce Keltler tarafından kurulmuş. Sonrasında bu yerleşimi Romalılar ele geçirmiş ve Aquincum adını vererek Pannonia Inferior’un yönetim merkezi haline getirmiş. Bu yerleşime ait kalıntıları Eski Buda’daki açık hava müzesini ziyaret ederek inceleyebilirsiniz.
9. yüzyılda Çar Simeon’un zorlaması ile Árpád önderliğindeki Macar kabileleri ile Buda ve Peşte’de yaşayan Bulgar halk yer değiştirmek durumunda kalmış. Bu olaydan 1 yüzyıl sonraysa Macar Krallığı kurulmuş. 13. yüzyılda krallığın Tatar istilasına maruz kalması sonucunda Kral IV. Béla kentin çevresinin taş duvarlarla çevrelenmesini ve Buda Kalesi’nin inşa edilmesini emretmiş. 1361’de başkent ilan edilen kentin kültürel gücü ise Matthias Corvinus’un yönetimi zamanında, İtalyan Rönesansı’nın etkisiyle artmış.
Kentte 150 yıl süren Osmanlı hâkimiyeti 1526’da başlamış. Bu dönemde kentte, bir kısmı günümüzde de kullanılan, hamamlar açılmış. Ayrıca kentin Hristiyan nüfusunda kayda değer bir azalma olmuş. Kentteki Osmanlı hâkimiyetini sonlandırmaya yönelik girişim 1686’da yapılmış. 1718’de krallıktaki Osmanlı etkisi tamamen son bulmuş.
Budapeşte’de para birimi olarak Forint kullanılıyor. Ancak Türkiye’den para Forint’e çevrilmiyor. Bunun için paranızı Türkiye’de Euro’ya çevirdikten sonra Budapeşte’ye vardığınıza Forint’e çevirmeniz gerekli.
BUDAPEŞTE'DE GEZİLECEK YERLER
Kentin iki yakası arasında geçiş yapılabilmesine olanak veren ilk bağlantı noktası konumundaki Zincirli Köprü, Clark Adam ve Szechenyi Istvan meydanları arasına 1840-1849 yılları arasında inşa edilmiş.
Tasarımını İngiliz William Clark’ın, inşa sürecini ise İskoç Adam Clark’ın üstlendiği köprü, II. Dünya Savaşı’nda ağır hasar alınca 1949 yılına kadar süren yeniden yapım sürecine girmiş
GELLERT TEPESİ
Adını 1046 yılında Paganlar’a karşı mücadele ederken ölen ve kuzeydoğu yamacına defnedilen azizden alan Gellért Hill, konuklarına panoramik kent manzarasının yanı sıra tarihi öneme sahip mekânları ziyaret etme fırsatı sunuyor.
Bu mekânların başında Elizabeth Köprüsü’ne bakan Aziz Gellért Anıtı geliyor. Tepede yer alan ve yakın zamanda ziyaretçilerin manzarayı rahatça izleyebileceği şekilde yenilenen kale ise 1850-1854 yılları arasında Habsburgs Hanedanı tarafından kentin kontrolünü sıkılaştırmak için inşa edilmiş.
KAHRAMANLAR MEYDANI
Yerel dilde adı Hösök Tere olan Kahramanlar Meydanı, Macarlar’ın Avrupa’ya gelişinin 1000. yıl dönümü anısına 1895’te inşa edilmiş. Şu anki adını ortasında bulunan Milenyum Anıtı’nın 1932 yılında tamamlanmasıyla alan meydan, açılışının yapıldığı 1896 yılından itibaren tüm resmi kutlamaların yapıldığı, kent yaşamı için önemli bir nokta haline gelmiş.
Tıpkı Kahramanlar Meydanı gibi 1000 yıl kutlamaları çerçevesinde mukavva ve ahşap malzeme kullanılarak inşa edilen Vajdahunyad Kalesi, başlarda geçici bir esermiş. Ancak Romanya’daki aynı adlı kalenin bire bir kopyası olan dev boyutlu maket çok fazla ilgi görünce1904-1908yılları arasında şimdiki görünümünü kazandığı inşa sürecine alınmış.
Çeşitli mimari tarzların tasarımında başarıyla harmanlandığı kalenin içerisinde günümüzde Avrupa’nın en büyük tarım temalı müzesi faaliyet gösteriyor. Ön tarafında deniz bisikleti kiralayarak gezebileceğiniz bir gölet bulunan ikonik yapı ayrıca her yıl Yaz Müzik Festivali’ne ve Noel Pazarı’na ev sahipliği yapıyor.
Kurtosh Kuzey-Güney dizisindeki “Makarna”. Kurtosh baca veya fırın keki olarak da geçiyor. Kurtosh’un ana vatanı Transylvania olarak gösteriliyor.
Tahta bir silindire sarılan hamur üzerine yoğun şeker serpiliyor. Yüzeydeki şeker eriyip parlak bir görüntü elde edilinceye kadar pişiriliyor. Böylece baca görüntüsünde dışı çıtır içi yumuşak bir kek elde ediliyor.
Kurtosh’un hamuru tarçınlı, hindistan cevizli çikolatalı olmak üzere farklı baharatlar ile hazırlanıyor, üzerine ise şeker, badem veya fındık serpiliyor. Macaristan’ın önde gelen geleneksel lezzetleri arasında gösteriliyor.
RESSAMLAR ŞEHRİ SZENTENDRE....
Budapeşte’ye gelmişken mutlaka zaman ayırmanızı tavsiye edeceğimiz, Budapeşte’nin merkezinden 20 kilometre uzaklıkta küçük bir şehir var: Szentendre…
Szentendre, şu anda en çok sanatı ve kültürü ile ziyaretçilerin dikkatini çeken, yaklaşık 25 bin kişinin yaşadığı bir şehir. 17. yüzyılda Macar topraklarına Osmanlı akınlarının yapıldığı sırada savaştan kaçan Sırplar buraya sığınmış ve 200 yıl kadar burada yaşamışlar. Sırpların yanı sıra Hırvatlar, Slovaklar, Almanlar ve Yunanlılar da şehrin nüfusunda önemli bir yer tutuyormuş. Sonrasında şehir su baskını gibi doğal afetler nedeniyle uzunca bir süre neredeyse tamamen terk edilmiş bir halde kalmış. Ta ki, 20. yüzyılda Macar sanatçılar burayı yeniden keşfedene kadar…
Szentendre’nin En’leriSzentendre’de her sokakta bambaşka rengarenk bir bina, kilise, kafe veya müze dikkatinizi çekecek. Bize göre buranın “en”leri ise şöyle:
* En güzel manzara: Biraz yokuş veya merdiven çıkarak varabileceğiniz “Templom Tér -Kilise Meydanı”ndan hem şehrin kırmızı kiremit çatılarını yukarıdan görebiliyorsunuz, hem de evlerin arasından Tuna Nehri’nin ufak bir kısmını ve etrafındaki doğayı izleyebiliyorsunuz.
GEZİ VİDEOMA BURADAN GÖZ ATABİLİRSİNİZ.
Büyük avrupa gezimin ikinci durağı Üsküp oluyor.
Üsküp'te ilk durağımız buranın en ünlü yeri ve doğa harikası olan yeri Matka Kanyonu oluyor. Biz buraya kendi otobüsümüzle geldik fakat akşam saatlerine kadar şehir merkezinden buraya otobüs seferleri oluyor.
Öncelikle Kanyon'un çevresindeki uzun yürüyüş yolunda mükemmel manzara eşliğinde yürüyorum ardından ise Baraj gölünde güzel bir tekne gezisi ile bu eşsiz manzaranın keyfini sürüyorum.
Matka Kanyon'unda gün geçirmek isterseniz burada konaklayabile eğiniz yerlerde mevcut ayrıca gölün çevresinde restoran ve kafelerde oturup hem yorgunluğunuzu atabilir hemde buranın tadını bir kadeh şarap eşliğinde çıkarabilirsiniz.
Gezim boyunca tüm fotoğraflarımı elimde görmüş olduğunuz HTC U12+ ile çektim. 6 inc büyüklüğündeki. Yeni HTC U12+, Edge Sense 2 ile milyonlarca uygulamaya hem kolayca ulaştım hem de harika fotoğraf ve videlar çektim.
Akşam saatlerinde Üsküp'e varıyoruz. Bolca ışıklar içerisinde Üsküp bizi karşılıyor. İlk olarak gözüme Vardar Nehri üzerinde duran Korsan gemileri çarpıyor. Bu gemiler hem otel hem de restoran olarak faaliyet gösteriyor.
Nehri geçip şehri turlamaya devam ediyorum.
Bolca ışıklandırılmış köprüler ve heykeller karşılıyor önce bizi.
Köprüleri geçerek eski çarşı sokaklarına giriyoruz.
Eski mahalleye bildiğimiz Türk kültürü hakim hatta yemeklere kadar ve hemen hemen herkes burada Türkçe konuşuyordu.
Buranın meşhur köftesini yoğurdu ile beraber yeyip yolumu bir sonraki durağım olacak Budapeşte'ye doğru uzatıyorum.